16 Aralık 2015

Ahmet Arpad'dan üç yeni çeviri: Stefan Zweig ve Goethe

Turkish PEN Centre, 16.12.2015


Mektuplaşmalar 1912-1942
Stefan Zweig – Friderike Zweig

Avrupa'nın en ünlü yazarlarından Stefan Zweig; gerçek bir kültür insanı, hümanist. Genelde sanat özelde edebiyat olmazsa olmazları arasında. Hassas bir maneviyat, sevgiyle yüklü bir bakış, hakkaniyet gözeten bir akıl Zweig'ın varlığını tanımlayan unsurlar olarak değerlendirilebilir. Zweig açısından sanatçı üretmek, daha sıkı çalışmak zorundadır. Zaman kısıtlıdır. Bir ömre sığdırılabilir olanlarla sığdırılamayacak olanlar arasındaki gerilim Zweig'ı da etkisi altına almıştır. Ama Zweig şahsında zamanı kısıtlayan bir başka odak daha vardır: Dönemin siyasal gelişmeleri. Nazilerin iktidara gelmesi Zweig'ı yerinden yurdundan eder, bir daha geri dönmemek üzere ülkesini terk eder. Mektupları bu terk etme sürecinin sancılarını ele verir, umudun parça parça azalmasını, kültüre duyulan inancın içeriden ve dışarıdan yıkılmasını, bir yazarın koyulaşan hayal kırıklıklarını, sonu intihara uzanan bir hayatın dökümünü yansıtır. Eve dönüş imkânsız hale gelince kıyıcı huzursuzluklar baş gösterir, "onurlu" olmak hiç olmadığı kadar önem kazanır:
Ancak şimdi içinde yaşadığımız huzursuz günler daha sürecek gibi. Ben de davranışlarımı değiştireceğim. Evimde arama yapıldığı için o günlerde Salzburg'u terk etmiştim, onurlu olduğum için de oraya yine dönmeyeceğim...
Zweig'ın mektupları sanatçının hayatındaki sevinç parıltılarını olduğu kadar acılarını ve kırılma noktalarını da okurla buluşturan kuvvetli metinler.
Ayrıntı Yayınları


DOSTLARLA MEKTUPLAŞMALAR (Stefan Zweig)
Mektupları okuyacak zamanınız ve keyfiniz var mı şu sıralar? Olacağını umarım.
Stefan Zweig, kişilikleri birbirinden çok farklı Rilke, Schnitzler, Bahr, Freud, Gorki ve Hesse gibi ünlü isimlerle uzun yıllar mektuplaşmış, onlarla yakın dostluklar sürdürmüştür.
Rainer Maria Rilke ile nazik ve gerçekçi görüş alışverişlerinde bulunmuş, Arthur Schnitzler ile dostça bir baba oğul ilişkisi kurmuş, aralarındaki tüm karşıtlıklara ve eleştirilere karşın Hermann Bahr ona hep yakın bir meslektaşı gözüyle bakmıştır. Kendisinden yirmi beş yaş büyük Sigmund Freud'a hayranlık besleyen Zweig'ın, Maksim Gorki'yle 1923-1936 yılları arasında süren mektuplaşmaları çok ilginçtir. Bunlar büyük sosyalist bir gerçekçi ile yürekli ve antifaşist bir hümanistin birbirlerine  yazdıkları belgesel yanı yüksek mektuplardır.
Tekin Yayınevi


Genç Werther'in Acıları (Johann Wolfgang von Goethe)
İnsanı hayata bağlayan sayısız yol vardır. Aşk da bu yollardan biri, belki de en güzeli. Ama güzel olduğu kadar tehlikelidir de aşk! Mantığın ve aklın ötesindedir çünkü: İçeride, diplerde gerçekleşen bir patlama, kendini aşıp yıkma, sevilen kişide birleşme, erime, hatta kaybolma arzusudur. Her aşk kavuşma arzusunun etrafında döner. Kavuşmak imkânsız bir hal aldığında, infilak etmeyi de göze alır. Goethe'nin Genç Werther'in Acıları, kavuşamamanın yarattığı sarsıntıları işleyen kusursuz bir aşk anlatısı. Aşka tutulmuş insanın neredeyse bütün halleri berrak bir dille, derinlere inen bir bakışla resmediliyor, "şüphe" bile: Hayır, kendi kendimi aldatmıyorum ben! Kara gözlerinin bana olan ilgisini okuyorum, yazgımı da. Evet, hissediyorum; çünkü duygularıma inanıyorum, acaba yüksek sesle söyleyebilir miyim?Yüksek sesle söylenemediğinde, şüpheyi hakikat katına yükselten, inancı paramparça eden aşk... Werther'in körpe aşkı... Sadece kendi toprağında kalan, ama kök salamayan, genişleyemeyen ve tam da bu nedenle yüzünü hayattan ölüme dönen tutkulu aşk...
Ayrıntı Yayınları

7 Aralık 2015

Gözleriniz o kadar güzellik dolu ki...

KİTAP ZAMANI, 7 Aralık 2015
ALİ ÇOLAK

Ahmet Arpad çevirisiyle Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan Mektuplaşmalar 1912-1942 Stefan Zweig ile eşi Friderike Zweig'ın otuz yıl boyunca birbirine yazdıkları mektuplardan yapılmış bir seçki. Kitapta kronolojik sırayla yer alan mektuplar ikilinin tanışma, dostluk ve evlilik yıllarıyla Zweig'ın Brezilya'da intiharına kadar geçen hayatına ait pek çok ayrıntıyı ortaya seriyor.

Friderike von Winternitz, 25 Temmuz 1912 sabahı Viyana'dan kalkıp yaz dinlencesi yaptığı kasabaya dönerken, yol boyunca Emile Verhaeren'in Yaşama Övgüler'ini okumamış olsaydı, belki de ne Stefan Zweig ile tanışıp uzun boylu bir aşk yaşadıktan sonra evlenecek ne de biz, şimdi elimizdeki otuz yılın mektuplarından oluşan kitabı okuma imkânı bulacaktık. Hayatın böyle güzel tesadüfleri vardır. Pek mutlu olmadığı anlaşılan bir evliliği yürüten iki küçük kız annesi Friderike, önceki akşam Viyana'da Zweig'ın dostlarıyla oturduğu bir mekânda, onu uzaktan hayranlıkla izlemiş (bu Zweig'ı ikinci görüşüdür), sabah yol boyunca yazarın çevirdiği Verhaeren şiirlerini okurken ışıltılı heyecanlara kapılmıştı: "Ötelerde tarlalar güneşin altında ne kadar neşeliydi! İşte o anda size selam dolu bu satırları yazmamın çok doğal olacağı aklıma geliverdi."

Bu ilk mektup, ilk temas, biraz çekingen, zarif ve muhatabını ziyadesiyle önemseyen bir üsluba sahiptir. "Niçin Viyana'dasınız?" diye sorar Friderike: "Bana kalsaydı mümkün olduğu kadar az yaşardım o büyük kentte. Buralar o kadar güzel ki. İnanıyorum sizin de hoşunuza gider bu yöre."

30 Temmuz tarihli ikinci mektuptan anlıyoruz ki, Zweig ilkine cevap vermiş ve Friderike bundan sonsuz memnuniyet duymuştur. "Sizin iyi kişiliğinizi hissediyorum." der mektubun bir yerinde. Satırlarını, "Gözleriniz o kadar güzellik dolu ki… Siz her şeyi düşünce dolu bir parıltıyla izliyorsunuz. Karşınızda direnç gösterebileceğimi sanmıyorum." diye bitirir. Friderike, Zweig için her türlü fedakârlığı yapmaya, hayatını onun yoluna adamaya hazırdır; ona sonsuz hayranlık duymaktadır.

Stefan Zweig'ın o ilk yıllara ait mektupları kayıp olduğu için onun neler düşündüğünü, Friderike'ye nasıl mukabele ettiğini öğrenemiyoruz. (Kitapta Zweig'a ait ilk mektup 1917 yılına ait.) Fakat günlüklerindeki notlar, bu açığı biraz gideriyor. 23 Eylül 1912 günü şöyle yazmış: "Öğleden sonra bayan von Wi.'yi ziyaret ettim ve güzelce bir sohbet ettik. Gerçekten oldukça duygulu, o güne kadar rastlamadığım kadar ince ruhlu bir kadın... Hareketlerindeki mükemmel zariflik bana müzik gibi geliyor."

Mektuplaşmalar 1912-1942 / Stefan Zweig - Friderike Zweig, ikilinin otuz yıl boyunca birbirine yazdıkları mektuplardan bir seçki. Tanışma, dostluk ve evlilik yılları, ayrılık ve sonra Zweig'ın Brezilya'da intiharına kadar geçen zamanı kapsayan mektuplar, kronolojik sırayla dizilmiş. Friderike ile mektuplaşmalar, kişisel olan bağlamında bir aşkın ve evliliğin hazırlanışını, gerçekleşmesini ve sonrasını birinci elden anlatıyor. Yaklaşık 18 yıl Salzburg yakınlarındaki Kapuziner villasında geçen en verimli, mutlu yılları ve Stefan Zweig'ın ülke ülke, şehir şehir sürgünlüğünü… Fakat mektuplaşmalar, sadece bir aşkın ve evliliğin haberlerini; Zweig'ın kaygılarını, Friderike'nin mutsuz ilk evliliğini ve iki küçük kızını büyütmeyi nasıl başardığını söylemiyor bize. Otuz yılın edebi ve siyasi atmosferini neredeyse yıl yıl takip ediyoruz mektuplardan.

Kitabın "Sonsöz"ünü kaleme alan Ahmet Cemal haklı, "Stefan Zweig ile 'mektup' arasında bir ilişki kurmak istediğimizde ilk yapmamız gereken şu saptamada bulunmaktır: Stefan Zweig için mektup, başlı başına bir sanattır ya da daha doğru bir deyişle, bir edebiyat metni türünün adıdır." Diğer mektuplaşmalardan ve o benzersiz hikâyesi Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'ndan tanıyoruz; Zweig, dünya edebiyatının en iyi mektup yazarlarından biri.
Fakat Friderike'ye haksızlık mı edeceğiz? Hayır! Friderike her ne kadar gölgede kalmış olsa da kendini edebiyatta var etmek için ömür tüketmiş bir yazar ve mektupları Zweig ustaya mukabele etmekte hiç de başarısız değil. Ben, son yıllardaki bütün "mızmız"lığına, Zweig'ı bezdirecek kertedeki takıntılarına rağmen ve ustamın ruhunu sızlatma pahasına Friderike'nin tarafını tutuyor ve onun Zweig'ı şefkatle koruyup kollama çabasının önünde saygıyla eğiliyorum. Friderike, özverili, anaç ve müşfik bir kadındır ve mütemadiyen iyileştirici bir güce sahiptir. Hangimiz onun gibi birinden mektuplar almak istemez ve hangimiz böyle mektupların sahibine teslim olmazdık! Friderike'nin hatası, galiba Zweig'ın narin ruhunun yorulduğunu, özgür kalmak istediğini fark edememesi; büyük yazarın yaklaştığını hissettiği ölümden önce elindeki yapıtları can havliyle tamamlamak arzusunu doğru okuyamamasıydı.


Zweig, hep bir şeyleri yetiştirmek ister gibi aceleci yaşadı. Nazi'lerin Avrupa'yı kasıp kavurmasıyla hayatı sarsıldı. Evini basıp silah aradılar, eserleri yayıncı bulamadı. Viyana ve Salzburg cenneti cehenneme döndü onun için. Sürgünlük zamanları başladı. Paris, Münih, Frankfurt, Hamburg, Londra, New York ve Brezilya... Buluşmalar ve ayrılıklarla geçen 18 yıllık evlilik 1938'de bitti. Zweig 1939'da Londra'da sekreteri Lotte ile evlendi. Fakat Friderike mektuplaşmaları her şeye rağmen devam etti.

Zweig'ın dramını özetleyen cümle şuydu: "Bitkiler gibi insanlar da uzun süre köksüz yaşayamaz." Zamanının az kaldığını biliyordu ve yazmak istedikleri çoktu. Son zamanlarında Balzac biyografisini tamamlamak için çırpındı. Yazmadan geçirdiği zamanı yoktu neredeyse. Bu yüzden Frederike'nin sızlanmalarına duyarsız kalıyordu çoğu zaman. Mektupları da geçiştiriyordu. Gençliği bolluk içinde geçen Zweig, son yıllarında hep maddi tedirginlik yaşadı. Fakat Friderike'nin güven altında olmasını istiyor. Aklında sürekli yeni kitaplar, yeni basımlar, eksik makaleler… Ve Avrupa'nın her yanından gelen kâbus gibi haberler. Mütemadiyen bunalan ruhu ve ardı arkası kesilmeyen şikâyetler…
 

Mektuplaşmalar, Zweig'ın hayatının kırılma noktalarını ve tutkulu bir aşkın serüvenini ortaya koyuyor. Kitap bir roman olarak da okunabilir. Arka planda, birinci ve ikinci büyük savaşın, Avrupa'nın yıkılışının, kültür bunalımının ve 20. yüzyıl edebiyatının akıp gittiği bir aşk romanı. Ahmet Cemal'in demesiyle, muhtemelen edebiyata mektuplarla başlayan Zweig, dünyamızdaki bize kadar ulaşabilen son sözlerini yine bir mektupta söylüyordu. Hayatına kendi eliyle sor vermezden bir gün önce, 22 Şubat 1942'de Friderike'ye Brezilya Petropolis'ten yazdığı mektupta şöyle diyordu: "Bütün dostlarıma selamlar yolluyorum. Uzun gecenin sonunda doğacak şafağı görmelerini çok arzularım! Sabırsız ben, onlardan önce gidiyorum." 

MEKTUPLAŞMALAR 1912-1942, STEFAN ZWEIG-FRIDERIKE ZWEIG,
ÇEV.: AHMET ARPAD, AYRINTI YAYINLARI, 480 SAYFA, 2. Baskı

3 Aralık 2015

Çevirmenler Meslek Birliği

Üyemiz Ahmet Arpad, Stefan Zweig ve Friderike Zweig'ın mektuplaşmalarını Türkçeye çevirdi. Biz de kendisine bu çeviri sürecini sorduk.


Damla Göl: Stefan Zweig’in yapıtlarına, hayatına ve diline hâkim bir çevirmen olarak, onun bir kitabını daha Türkçeye kazandırmak sizin için ne ifade ediyor?

Ahmet Arpad: Ben, Zweig’ın öyküleri ve denemelerinin yanı sıra değişik mektuplaşmalarını da çevirdim. Zweig, tanıdıktan sonra mutlaka sevilmesi gereken bir yazar! Hümanist, savaş karşıtı ve barışçıl olduğunu hemen hemen bütün eserlerinde hissediyorsunuz. Okur ona tiryaki oluyor! Şimdiye dek 13 eserini Türkçeye kazandırmamın nedeni de bu...

Damla Göl: Mektupların ait olduğu dönemin bunalımı, savaşın huzursuzluğu ve Zweig’in kişisel çıkmazları üslup açısından bir sorun yarattı mı?

Ahmet Arpad: Eşi Friderike ile 1912-1942 yılları arasındaki mektuplaşmalar 20. yüzyılın en önemli döneminde olduğu için „tarihi“ değeri var. Sürekli yolculuklara çıkan Zweig eşine her yerden mektuplar yollamış. Sanatçılarla, politikacılarla bir arada olmuş, Avrupa’daki siyasi gelişmelere değinmiş. Nazi dönemini yaşamış ve vatanını terk etmek zorunda kalıp, bir mülteci yaşamı sürdürmüş. Ve son anına kadar Friderike’ye mektuplar yollamış! Stefan Zweig mektuplarında yaşadıklarını bütün iyi ve kötü yanlarıyla anlatırken gerçekçi kalmasını başarıyor. Bu nedenle bende hiçbir sorun yaratmadı. Mektupları derleyerek kitabı yayına hazırlayan Salzburglu Gert Kerschbaumer'i yakından tanıdığımdan takıldığım bazı yerlerde kendisiyle görüşerek düşüncesini aldım. 1920'den sonra Almanya'daki siyasi gelişmelerle Nazi dönemi üzerine de genel bilgiye sahip olduğum için bu konularda zorluk çekmedim.

Damla Göl: Almancaya özgü çetrefilli kelimeleri çözümlerken, sizin de kelime türetmek zorunda kaldığınız zamanlar oluyor mu?

Ahmet Arpad: Tabii bu her dilden yapılan çevirilerde yaşanan bir sorun. Ancak yazarı yakından tanıyorsanız, ne demek istediğini çabuk kavradığınız için pek sorun olmuyor.


Ayrıca Türkiye'deki Stefan Zweig çevirileriyle ilgili olarak "Stefan Zweig çevirilerinde rekor kırdık!" başlıklı haber okunabilir: http://www.zaman.com.tr/kultur_stefan-zweig-cevirilerinde-rekor-kirdik_2327308.html