15 Eylül 2013

Kedinin oyuncağı insan!

Cumhuriyet 15.09.2013
STUTTGART
AHMET ARPAD

O gizem dolu bir yaratık. O dünyanın en çok sevilen evcil hayvanı. İnsana bağlı, fakat hiçbir zaman insanın emrine girmiyor. Kendini sevdiriyor, kendine bağlıyor. İnsan onun emrine giriyor. Kedi denen yaratık köpek gibi değil, isterse insansız da yaşayabilir. Dokuz canlı! Canı istedi mi, karnı acıktı mı sokuluyor, bacağınıza sürünüyor, kucağınıza çıkıyor, okuduğunuz gazetenin üzerine çörekleniyor, kendini okşatıyor. İşi bitince de çekip gidiyor; evin ya da bahçenin bir köşesinde, sizden uzak, ne kadar arasanız bulamayacağınız, aklınızın köşesinden geçmeyecek bir yerde keyif çatıp uyuyor. Yüksek sesle ne kadar çağırırsanız çağırın, umurunda bile değil, lütfedip gelmiyor. Ta ki karnı acıkana kadar. O zaman sallana sallana çıkıveriyor ortaya! Sanki hiçbir şey olmamış gibi.

Gençten biri yere oturmuş, elindeki kumaştan bebeği havaya atıp duruyor. Yanındaki tekir bütün dikkatini bebeğe vermiş, yakalamak için ikide bir havaya sıçrıyor. Yakaladığı anda pençeleriyle kavrayıp altına alıyor. Az ötede iki küçük çocuklu kadın oturduğu sıraya kurulmuş siyahlı beyazlı bir kedinin karnını okşuyor. Çocukları ise ne yapacaklarını bilmiyormuş gibi annelerini seyrediyor. Pencerenin yanındaki kırmızı mindere kurulmuş bir samur yanında duran kahve fincanına önce merakla bakıyor, sonra burun kıvırıp başını dışarıya çeviyor. En son Münih ziyaretimizde bir dostun önerisi üzerine ünlü Schwabing semtindeki Kediler Cafèsi’ne de (www.cafe-katzentempel.de) uğramıştık. Türk Caddesi 29 numaradaki kahvenin hemen hemen tüm müşterileri kediseverler! Masalar arasında dolaşan güleryüzlü gencin adı Thomas. Kediler Cafèsi’nin sahibi. Meslek yaşamına bankacı olarak atılmış olan kedisever Thomas, kız arkadaşıyla yaptığı bir Viyana gezisinde, Stephan Katedrali’nin az ötesinde, Ball Sokağı’ndaki, Japon bir ailenin çalıştırdığı Cafè Neko’yu ve oradaki kedileri görünce Münih’e döner dönmez mesleğini bırakmaya karar vermiş. Ailesi ona destek vermiş, bankadan kredi almış, fakat insanların kahve içip, pasta yediği bir salonda kedilerin dolaşmasına, kucaklarına çıkmasına belediye önce izin vermek istememiş. Thomas yılmamış, inat etmiş, belediyenin çıkardığı her engeli aşmış ve kısa süre önce “kedili kahvehane” düşünü gerçekleştirmiş. Şimdi bakımevinden aldığı altı kedi, Balou, Gizmo, Jack, Saphyra, Tobyn ve Ayla masaların arasında cakayla dolaşıyor, canları istedi mi bacaklarınıza sürüyor, okşamanıza izin veriyorlar... En gençleri ve en meraklıları Balou, çabucak yanınıza sokuluyor ve mırıldanmaya başlıyor. Bir otomobil kazasında arka ayaklarından birini yitirmiş olması Jack’ın hiç umurunda değil, keyfi yerinde, oyunu seviyor. Az sonra güzel Ayla yumuşak minderine kuruluyor, kendini okşatıyor; kardeşi Gizo ise içlerinde en küstahı ve en sokulganı, kendini grubun şefi gibi gördüğü hemen belli oluyor. Dördü de daha bir yaşında. Saphyra ve Tobyn diğerlerinden birkaç yaş büyük. Müşterilerin ilgisinden sıkılan, başını dinlemek isteyen kedi, Thomas’ın onlara ayırmış olduğu özel odaya çekiliyor!

Kediler Cafèsi’ne her türlü insan geliyor. Ne de olsa Schwabing kozmopolit bir semt. Bohem yaşamı yeğleyen sanatçılar, müzisyenler, akademisyenler, yüksek sosyete, üniversite öğrencileri, alternatif yaşamı seven tuhaf giyimli gençler, emekliler Schwabing’in insanları. Thomas’ın söylediğine göre hepsini burada görmek mümkün. Münih dışından gelenler de uğruyormuş. Kedisever olmaları onları Kediler Cafèsi’nde bir araya getiriyor! Biz otururken, ellerinde fotoğraf makineleri, birkaç Asyalı turist de şöyle bir girip çıktı. Kediler dünyanın her ülkesinde aynı. İster Beyaz Saray’da otursun, Londra’da başbakan konutunda keyif çıkarsın, isterse bir gecekonduda yaşasın... Kedi her yerde insanı parmağında oynatmasını beceriyor. Zengini de, karnını zor doyuran fakiri de. İnsanla kedi tam 6 bin yıldır bir arada yaşıyor. Evcilleşmesi ise 3500 yıl önce olmuş. Mısır firavunları Tutankamon ve Ramses döneminde kediye tapılmış, yurtdışına çıkarılması yasaklanmış. Ancak kaçak yollardan, özellikle Fenikeliler zamanında Avrupa’ya sokulmuş. Ortaçağda Avrupa’da farelerin büyük artış göstermesiyle kedilerin değeri çok artmış... “Kedi, anarşist bir aristokrattır” demiş Hamburglu yazar Axel Eggebrecht. Kedi bir eşsizlik, kedi gizem dolu mistik bir yaratık...

www.ahmet-arpad.de