31 Mart 2013

'Biri yer, biri bakar, ...'

Cumhuriyet 31.03.2013 
STUTTGART
AHMET ARPAD


Dünyanın en zengin insanları İsviçre'de yaşıyor! Onları Japonlarla Amerikalılar takip ediyor. İsrail'de yaşayanlar "Allianz Küresel Varlık Raporu" listesinde onuncu sırada, AB'nin lokomotifi Almanlar on altıncı sırada! İsviçre'de her kişi 138 bin Avro servete sahip. Almanya'da ise kişi başına 39 bin Avro düşüyor! Bu demektir ki Almanlar komşularına göre çok "fakir"... Bazı Almanların servetlerini İsviçre'deki kara hesaplara depolamasının nedenlerinden biri de bu olabilir? Almanya sadece on altıncı sırada gelmiyor, ülke şu sıra 2 trilyon Avro borçlu! Sizin anlayacağınız her Alman vatandaşının; yıllardır yaşayanın da, şu anda doğanın da 26 bin Avro borcu var! Fakat Almanya'da doğumlar da geriliyor. Daha doğrusu "saf kan" Almanlar azalırken, "saf kan" Alman olmayanlar artıyor. Tabii ülkenin borcu da gittikçe daha çok bu yabancıların sırtına yükleniyor... Verilere göre gittikçe daha az evlenen, tek başına yaşayan, evlense de üç çocuk yerine tek çocuk yapan Almanlar çoğunlukta!

Federal Çalışma Bakanlığı'nın birkaç ay önce itiraf ettiğine göre zenginle fakir arasındaki uçurum gittikçe büyüyüp derinleşiyor. Bunun nedenlerinden biri de orta direğin yavaş yavaş çökmesi. Açıklamalara göre bu çökme 90'lı yılların ortalarında başladı. Şu anda toplam nüfusun yüzde 58'i bu orta direği oluşturuyor. Günümüz Almanyası'nda toplam nüfusun serveti on trilyon Avro olarak açıklandı. Ancak nüfusun yüzde 10'unun bu servetin yüzde 53'üne sahip olduğu da başka bir gerçek! On yıl önce aynı yüzde 10 toplam servetin yüzde 48'ine sahipti! Demek ki zengin olan 2007-2008 yıllarındaki küresel ekonomik krizde bile servetine servet katabilmiş... İşte tehlike burada başlıyor; gelir dağılımının adaletsizleşmesi insanların ekonomik gücünü zayıflatıyor, sosyal dayanışmayı tehlikeye sokuyor ve bunların sonucunda da ülkede politik istikrarsızlık tehlikesi artıyor. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin nedenlerinden biri de, üst düzey görevlerde bulunanların maaşlarına yapılan zam oranının, alt düzeydeki meslek sahiplerine yapılan zam oranının çok üstünde olması. Ülke genelinde 2012'de işçi maaşlarına yüzde 2.9 zam yapıldı. Aynı süreçte elektrik ve gaza yüzde 3.6 zam geldi. Gıda maddeleri yüzde 4.4 ve giyim eşyaları yüzde 4.7 pahalılandı. En yüksek zammı da yüzde 9.9 ile meyve ve sebze yaşadı! En az zamma gelince, onu da her zamanki gibi yüzde 2.1 ile emekliler aldı! Bunlar Alman hükümetinin birkaç ay önce sunduğu "Fakirlik ve Zenginlik Raporu"nda açıklanan veriler. Şampanya satışları 2012 yılında yüzde 3.5 artmış! Bunun yanı sıra sadece dünya markaları Mercedes, BMW, Porsche cirosunu arttırmadı; Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü'ne göre silah şirketleri de aynı başarıya ulaştı... Bu arada şunu da anımsatmadan geçmeyelim: Berlin hükümeti 1991'den bu yana her yıl "devlet yardımı" adı altında vatandaşlarından özel bir vergi alıyor. Şu güne kadar toplam 250 milyar Avro'luk bu özel vergiyle ülkenin "fakir" doğusu desteklendi. Yine de işsizlik doğuda yüzde 20'nin altına düşmüyor. Doğu insanlarının yüzde 68'i geleceğe kötümser bakıyor, yüzde 50'si de şu sıra demokrasinin toplum sorunlarını çözmeye yeterli olmadığı inancında! Almanya'nın batısında artık demokrasiye inanmayanların oranı ise yüzde 30. Avrupa Komisyonu'nun 27 ülkede yaptığı araştırmaya göre Avrupa'da geleceğe kötümser bakan toplumların başını yüzde altmış sekiz ile Almanlar çekiyor.

Gelelim bizimkilerin durumuna. Almanya Türklerinin yarısı fakirlik sınırının altında yaşıyor. Geri kalanı da orta direğin alt sıralarında top koşturuyor!

www.ahmet-arpad.de

23 Mart 2013

Menschenlandschaften sollen gegenseitiges Verständnis prägen

Fotografien von Ahmet Arpad beeindrucken in Schwarzweiß und Farbe

Von Marita Gaile


Bad Wurzach – Mit der 189. Ausstellung "Türkei – Menschenlandschaften"  im Amtshaus Bad Wurzach, die am vergangenen Donnerstag eröffnet wurde, werden heuer Fotografien des türkischen Übersetzers, Journalisten und Autors Ahmet Arpad aus Stuttgart in Schwarzweiß und Farbe gezeigt, Bilder, die nicht nur durch ihre Prägnanz, sondern auch ihre Natürlichkeit beeindrucken. Fotografien, die neben Landschaften auch Menschen in ihrer gewohnten Umgebung, bei der Arbeit oder in Gesellschaft zeigen. Arpad, der auch Gründungsmitglied des Deutsch-Türkischen Forums Stuttgart ist, erhielt für sein übersetzerisches Lebenswerk den Hauptpreis des deutsch-türkischen Übersetzerpreises Tarabya 2012 als Würdigung für sein jahrelanges Engagement für die Vermittlung deutschsprachiger Literatur in der Türkei verliehen. Seine Fotografien zeigen neben den unterschiedlichsten Landschaftsstrichen auch Porträts von einzelnen Personen, die in Istanbul, aber auch in den ländlichen Regionen der Türkei leben. Während die Bilder aus Istanbul, der Weltmetropole zwischen zwei Kontinenten, Glanz und Esprit versprühen, bestechen die Landschafts- und Menschenaufnahmen aus den weiten Hochebenen und den einsamen Gebieten Anatoliens, zwischen Ararat und Bosporus genauso, wie die allseits bekannte Gastfreundschaft dieser Menschen, die im Mittelpunkt von Arpads Fotografien stehen. Bürgermeister Roland Bürkle stellte in seiner Begrüßungsansprache fest, dass hier Menschen der Mittelpunkt sind, ein Umstand, der leider viel zu oft in Vergessenheit gerät. Auch das gegenseitige Verständnis untereinander solle durch die Ausstellung gestärkt werden, so Bürkle weiter. In diesem Zusammenhang berichtete der Bürgermeister über den Brandanschlag auf die Teestube des Moscheevereins Ditib in Bad Wurzach, der am 08. Juli 2012 erheblichen Schaden anrichtete. "Dieser Brandanschlag war der ausschlaggebende Punkt für diese Ausstellung und basiert auf einer Idee von Herrn Türker Ari. Ich freue mich, dass er bei der Eröffnung dieser Ausstellung ebenfalls dabei ist", so Bürkle. Generalkonsul Mustafa Türker Ari, Botschafter der Republik Türkei und seit September 2010 Leiter des Generalkonsulates in Stuttgart erklärte seine Beweggründe, nachdem er die türkischen Mitbürger in ihrer Landessprache begrüßt hatte: "Ich wünsche mir einfach, dass Ihnen allen mein Land durch das Betrachten der Fotografien ein wenig näher kommt."


Ahmet Arpad, der in Istanbul geboren wurde und seit 1968 in Deutschland lebt, hat mittlerweile 20 Einzelausstellungen in Deutschland und der Türkei gezeigt. Mit seinen Fotografien unter dem Motto "Türkei – Menschenlandschaften" hält Arpad sozusagen eine Hommage auf seine Heimat, auf die dort lebenden Menschen  in ihrer Einzigartigkeit und Lebensfreude, aber auch auf eine Kultur, die die  3000-jährige Geschichte des Landes widerspiegelt. Die Ausstellungseröffnung wurde musikalisch untermalt von Kaan Kara, der zu Gitarrenklängen in türkischer und deutscher Sprache sang, so unter anderem den Song "Wir sind alle gleich". Anschließend bewirteten die türkischen Mitbürger aus Bad Wurzach die Gäste der Ausstellung mit landestypischen herzhaften Snacks und Gebäck.

Die Ausstellung "Türkei – Menschenlandschaften" mit digitalen Fotografien in schwarzweiß und Farbe von Ahmet Arpad ist noch bis zum 26. April 2013, Mo. bis Fr. im Amtshaus Bad Wurzach zu sehen.

17 Mart 2013

Yaşlılıklarında da yalnızlar...

Cumhuriyet 17.03.2013
STUTTGART
AHMET ARPAD
 

Başlarında kasket, ellerinde sigara, koltuklarının altında Türk boyalı basının gazeteleri, omuzları çökmüş, ayaklarını sürüye sürüye yürüyorlar! Bu ülkede bir ömür geçirmiş, yalnız kalmış, içine kapanık insanlarımız. Almanya'ya gelmişler yirmisinde, şimdi ulaşmışlar yetmişine, tekdüze ve tek başına bir yaşamları olmuş. Hafta içinde çalışıp hafta sonunda hemşerileri ile buluşmuşlar, Bahnhof'larda! Bu böyle gelmiş, böyle gidiyor. Çoğunun tek buluşma yeri hep tren istasyonları olmuş. İki toplum birbirine dokunmadan, yan yana, kabuğuna çekilmiş yaşamış. İnsanlarımız elli küsur yıldır gettolaşmış Türk mahallelerinde, çoğuna hiçbir Alman'ın adım bile atmayacağı, yıkık dökük evlerde oturuyor. Geçen haftaki Stuttgart-Backnang yangınında görüldüğü gibi de yaşamlarını tehlikeye atarak. Burada şuna da dikkati çekmek gerek, Almanya Türklerinin yarısı artık fakirlik sınırının altında yaşıyor! Almanya'nın doğusuyla birleşmesinin ardından oluşan sorunlar ülkede yaşam koşullarını zorlaştırdı. Bundan en çok etkilenenlerin başında da düşük gelirli, mesleğinde kalifiye işçi olmayan Türkler geldi. İşte o dönemde çoğu insanımız kendini "beşikten mezara" İslamcıların kucağında buldu! Cami ve mescitler hep onların günlük yaşamının bir parçası oldu. Keşke bu insanlar boş zamanlarını camilerde değil de Türk Kültür Enstitüleri'nde geçirseydi; Türkiye'den gelen sanatçılarımızı, edebiyatçılarımızı, aydınlarımızı Almanlarla birlikte tanıyabilseydi! Kültür alışverişinden yola çıkarak toplumlararası bir diyalog Almanya'da hiçbir zaman denenmedi. Her iki ülke de yarım yüzyıl boyunca bu önemli görevi yerine getirmedi. Niçin acaba?

Eskişehirli Mustafa Akçı 73 yaşında. Her hafta dostlarını çevresine topluyor. Hem bir arada olup eskileri yad ediyorlar hem de okumalar, sohbetler, koro şarkılarıyla "canlı ve genç" kalmaya çalışıyorlar. Stuttgart'ın birinci kuşak yaşlıları tam on beş yıldır Akçı'nın çevresinde bir araya geliyor. "Gittikçe azalıyoruz" diyor. "Evden çıkmayanlar, yılın yarısını memleketinde geçirenler, hastalananlar var..." Yaşlılığında kesin dönüş yapanlar da. Akçı'yı en az yirmi yıldır tanıyorum. 1961 yılında Eskişehir'i terk ederek Stuttgart'a geliyor. Çalışma yıllarının çoğunu Mercedes'te geçiriyor. Hep aynı semtte yaşıyor. İnsanlarımızın yoğun olduğu semtindeki kent kütüphanesini günlük Cumhuriyet'e abone ettiren Akçı bugün de gazetemize internetten abone. Çevresindeki Türklere günlük yaşamlarındaki sorunlarında elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyor. "1960'larda gelenler şimdi çoktan emekli" diye anlatıyor Akçı. "Fakat ellerine geçen emekli maaşı Avro‘yla pahalılaşan günlük yaşamda hiçbirine yetmiyor." Birçok yaşlı insanımızın hiç olmazsa yılın yarısını ucuz (!) Türkiye'de geçirmesinin başlıca nedeni de bu... Ancak Türkiye ile hiç bağlantısı kalmamış insanlarımız da var. Bütün ailesi zamanla yanına gelmiş bu emekliler Almanya'da kalmak zorunda! "Onlara ilk yıllarda aileleri bakıyor.Ancak bir yaştan sonra bu bakım zorlaşıyor." Bu insanlar her gün birkaç saat gelerek evde bakımlarını yapan kuruluşlara muhtaç! Hizmetin bir kısmını kişi kendi ödüyor, bir bölümünü de devletin sosyal yardım kasası üstleniyor. Evde bakım hizmeti veren kuruluşlar kiliselere bağlı oldukları gibi özel kişilerce de kurulmuş. Son yıllarda, bakıma muhtaç vatandaşlarımızın sayısı sürekli artması üzerine bazı Türk girişimciler de bu yeni pazarı keşfettiler. Bazı illerde gündüz bakımevleri var. Yaşlıları sabah evlerinden alıyor ve istenilen saatte geri getiriliyor. Müzik, resim, okuma gibi etkinliklerin yanı sıra isteyen dinleniyor, yürüyüş yapıyor veya tv karşısında oturuyor. Ruh havzasında açılan ve özellikle Müslümanlara dönük yurtlarda çok yaşlı ve hastalar kalıyor. Yaptıkları açıklamalara göre bazılarının mescidi var, yemekler de tabii "helal..." Bakım görevlileri Türkçe biliyor. Resmi verilere göre Almanya'da bakıma muhtaç 2 milyon insan var. Bunların 1.4 milyonuna kendi evlerinde bakım yapılıyor. Geri kalan yaklaşık 700 bin civarındaki insan ise yaşlılar yurtlarında yaşamak zorunda. Ülkedeki 450 bin yaşlı Türk'ün 25 bininin sürekli bakıma gereksinimi var.

www.ahmet-arpad.de

Ahmet Arpad çevirisiyle Radetzky Marşı

Cumhuriyet Haber Portalı, 17 Mart 2013
 
Can Yayınları, Tarabya çeviri ödüllü Ahmet Arpad 'ın Türkçeye kazandırdığı dünya edebiyatının ünlü yapıtı Joseph Rot'un 'Radetzky Marşı'nı yayınladı.

İstanbul - Joseph Roth'un, 1932'de tamamladığı Radetzky Marşı, yalnızca yazarının değil, Avrupa edebiyatının da başyapıtlarından biridir. Kader çizgileri Radetzky Marşı'nda birleşenTrottaların ve Habsburg monarşisinin bu öyküsü, eski Avrupa'ya ve değerlerine bir vedadır her şeyden önce...

Radetzky Marşı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun çöküşünü öyküler. 1859 Solferino Meydan Savaşı'nda Slovenyalı genç bir teğmen, İmparator I. Franz Joseph'in hayatını kurtarır. İmparator güçlü, bünyesinde çok sayıda halkı barındıran imparatorluk büyüktür. Oysa bu görkemli tablonun ardında bir yalanlar silsilesi gizlidir ve son çok yakındır...

15 Mart 2013

Böll'ün 'Palyaço'su Can Yayınları'ndan çıktı

Cumhuriyet Haber Portalı 15 Mart 2013

Heinrich Böll'ün 'Palyaço' adlı romanı, Ahmet Arpad'ın çevirisiyle Can Yayınları'ndan çıktı.

İstanbul- Heinrich Böll'ün 'kahraman' palyaçosu… Donuk, beyaz bir makyajın ardında nelerin gizli olduğu kimin umurunda?!


"Sarhoş olarak sahneye çıktığımda, tam bir dikkat isteyen hareketlerde şaşırır, bir palyaçonun başına gelebilecek en kötü hataları yaparım, sonra da düştüğüm bu duruma kendi kendime gülerim. Korkunç bir alçalma. Sarhoş olmadığım akşamlarda sahneye çıkacağım (bazen beni arkamdan itmek zorunda kalırlar) âna kadar korkum daha da artar. Bazı eleştirmenlerin "bu düşünceli, fakat esprili neşe" dedikleri, "ardında yüreğin atışları duyulan" şey gerçekte beni bir kukla gibi hareket ettiren boş bir soğukkanlılıktır; fakat en kötüsü, iplerim kopup da yere yığıldığım andır; sanırım transa geçen rahiplerin de durumu böyledir."

20. yüzyıl Alman edebiyatının en önemli yazarlardan biri olan Heinrich Böll, yapıtlarında yaşamı, insanları, toplumu yansıtırken ve toplumsal eleştiri yaparken yalın bir dil kullanır. Almanya'da olduğu kadar başka ülkelerde de severek okunmasının nedeni budur.
Böll'ün bu romanının kahramanı bir palyaço, bir pantomimcidir. Marie adında genç bir kızı sever. Birlikte evlerini ve yaşadıkları kenti terk ederler. Genç adam aralarındaki bağı resmî ve dini nikâhla perçinlemeyi gereksiz bulur. Fakat genç kız Katolik'tir ve "cemaatin" baskısından kurtulamayıp Katolik bir erkekle evlenir. Sevgilisi kendisini terk ettiğinde palyaço yıkılır, sanatı biter.


Palyaçonun Marie'yle yaşadıklarını anlatması, yitirdiklerini tekrar kazanmak için giriştiği ümitsiz bir çabadır. Palyaço bütün acılarını, arzularını ve umutlarını donuk beyaz makyajlı yüzünün arkasına gizler. Hareketleri ve sözleriyle acı gerçekleri söyler; günlük hayatın acımasızlıklarını, boş kurallarını, insani olmayan yanlarını herkes bilsin ister. Böll de palyaçonun maskesi ardında en sarsıcı gerçekleri dile getirir. Katoliklere ve bütün Hıristiyanlara karşıdır. Aşkın gerçekleri ile Katolik toplumun ahlak anlayışı arasındaki çelişkiyi çarpıcı bir biçimde ortaya koyar.

Heinrich Böll
Heinrich Böll, 1917'de Köln'de doğdu. İkinci Dünya Savaşı'na katıldı, esir düştü, 1945'e kadar özgürlüğüne kavuşamadı. Savaştan sonra hem üniversite öğrenimini sürdürdü, hem de ağabeyinin marangozhanesinde çırak olarak çalıştı. İlk öyküleri 1947'den sonra dergilerde yayımlanmaya başladı. Ölümüne değin Köln ve çevresinde bağımsız yazar olarak yaşadı. Eserleri için aldığı ödüller arasında 1967 Georg-Büchner Ödülü, 1972 Nobel Edebiyat Ödülü vardır. Alman ve Uluslararası PEN Derneği'nin başkanlığını yaptı. 16 Temmuz 1985'te öldü. Heinrich Böll, edebiyat yaşamına öykü yazarak başlamış ve öykücülüğü hep ön planda tutmuştur. İlk çalışmalarından en nitelikli yapıtlarına kadar, Böll'ün öykülerinde keskin gözlemcilik yeteneği, çağdaş ve eleştirel düşünce yapısı, alaycılığı, insancıl yaklaşımı kendini açıkça belli eder. Böll'ün eserleri yalnız Almanya içinde ve Alman dilini kullanan ülkelerde değil, bütün dünyada XX. Yüzyılın önde gelen klasikleri arasına girmiştir.

Heinrich Böll'ün Can Yayınları'ndaki diğer kitapları:
Fotoğrafta Kadın da Vardı, 1998
Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru, 1999
Babasız Evler, 1999
Dokuz Buçukta Bilardo, 1999
Yolcu Sparta'ya Varırsan Eğer, 2011

8 Mart 2013

Ahmet Arpad'ın objektifinden 'Anadolu İnsanları'

Cumhuriyet Haber Portalı, 07.03.2013 

Almanya'da yaşayan Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından, gazeteci, çevirmen Ahmet Arpad 20. kişisel fotoğraf sergisini 21 Mart günü Bad Wurzach kent galerisinde açıyor.

İstanbul - Açılış konuşmasınıTürkiye’nin Stuttgart başkonsolusu M. Türker Arı’nın yapacağı, 26 Nisan’a kadar sürecek olan sergide Arpad’ın son 20 yılda özellikle İstanbul’da ve ülkemizin doğusunda çekmiş olduğu 25 renkli ve siyah-beyaz insan fotoğrafı ziyaretçilerin ilgisine sunulacak.

Orta ve lise öğrenimini Alman ve Avusturya okullarında tamamlayan, İstanbul Üniversitesi Alman Dili Edebiyatı Bölümü’nü bitiren Arpad, Almanya'ya gelerek serbest gazeteci, fotoğraf sanatçısı ve çevirmen olarak yaşamını sürdürüyor. Ahmet Arpad'ın fotoğraf çalışmaları İrlanda, İsrail, Nepal ve Mısır'ı da kapsıyor.

Alman Dili Edebiyatı’nda son 40 yılda yaptığı sayısız çeviri ve katkı nedeniyle 2012 yılında Ahmet Arpad, Turizm ve Kültür Bakanlığı, Federal Almanya Cumhuriyeti Dışişleri Dairesi, İstanbul Goethe Enstitüsü, Robert Bosch Vakfı, S.Fischer Vakfı ve Ernst Reuter Vakfı tarafından ortaklaşa verilen ‘Tarabya‘ çeviri ödülüne layık görüldü. Arpad yurtiçi ve dışında, birikimi, saygınlığı, mütevazi kişiliğiyle Alman-Türk basın ve siyaset çevrelerinde diyalogu güçlendiren önemli bir isim.