22 Nisan 2012

Amerikalıların kucağındaki soylu Nazi

Cumhuriyet 22.04.2012
STUTTGART 
AHMET ARPAD

1911 yılında çift kanatlı uçaklarla uçmuş olan ünlü bilim adamı Wilhelm Hoff Alman havacılık sanayisinin öncülerindendir. Makine mühendisi olarak Strasbourg Üniversitesi’ni bitiren Hoff, 1910 yılında pilot brövesi takmaya hak kazanan ilk bilim adamlarından biridir de. Zamanla uçak yapım tasarımcısı olarak ünlenen bilim adamı uçuş sırasındaki ölçümlerin uçakların geliştirilmesinde ve yapımında çok önemli olduğuna inanırdı. 1912 yılında kurulan Alman Havacılık Deneme Enstitüsü’nün başına getirilen Hoff, Berlin Teknik Üniversitesi’nde verdiği derslerle de sayısız öğrenci yetiştirmiştir.

1930’lu yıllara girildiğinde Almanya’da silahlanma gittikçe önemli bir rol oynamaya başlar. Aynı süreçte Wernher von Braun adında roket teknolojisine meraklı yirmi yaşında genç bir baron adını duyurmaya başlar. Aradan iki yıl geçmeden “sıvı yakıtlı roketler” üzerine yaptığı doktora çalışması Hitler hükümetinin çok ilgisini çeker. Üzerine “çok gizli” damgası vurulan dosyaya el konur. Baron Braun’u artık doruğa giden bir gelecek beklemektedir. Bu süreçte kimi zaman Profesör Wilhelm Hoff’la da bazı ortak çalışmalar yapar. Ancak Hoff savaş yaklaşırken kendini enstitüdeki görevinden iyice çekerken soylu Braun, Nasyonal Sosyalist Parti’ye üye olur, SS askeri birliklerine de katılır. Naziler bu arada savaş uçakları ve roket teknolojisinin gelişmesi uğruna 20 milyon Rayh Mark’ını gözden çıkarmıştır. Braun’un kurduğu araştırma merkezlerinde on bin insan çalıştırılmaktadır. Savaş başladığında Hitler’in gözünde baronun önemi daha da artar. Aradan iki yıl geçtikten sonra Braun’un planlarına uygun olarak yapılan dünyanın en büyük sıvı yakıtlı roketi, 13 ton ağırlığındaki, 14 metre yüksekliğindeki Aggregat A4 başarıyla havalanır. Bu dâhice buluşa hayran kalan Hitler’in emriyle 31 yaşındaki Braun’a profesörlük unvanı verilir.

Genç soylu artık Alman roket sanayisinin başındadır. Aynı günlerde Hoff ise iyice içine kapanmıştır. Avrupa’daki savaşın ve silah yapımındaki gelişmelerin insanları felakete sürükleyeceğine inanan ünlü bilim adamı, Berlin’in Müggel Gölü kıyısındaki evinden pek dışarı çıkmamaktadır. O sıralar Braun’un yeni bir buluşu Avrupa’yı ayağa kaldırır. Efsanevi V2 roketleriyle Londra ve Antverpen’e yapılan saldırılarda sekiz bin insan yaşamını yitirir. Hitler’in emriyle V2’lerin seri yapımına geçilir. Fabrikalarda ve yeraltı deneme merkezlerinde savaş esirleri çalıştırılır, binlercesi yaşamını buralarda yitirir... Ancak tüm silahlanmaya karşın Hitler Almanyası’nın savaşı yitireceği, 1945 yılına girildiğinde belli olur. Müttefik orduları doğudan ve batıdan saldırıya geçerler. Şubat ayında sevgilisi Eva Braun’u yanına alan Hitler Berlin’deki yeraltı sığınağına girer ve savaşı oradan yönetmeye çabalar. Nisanın ilk haftalarında Ruslar başkent Berlin’i abluka altına alırlar. Kellesini kurtarmak isteyen koyu Nazi bilim adamı, soylu Braun gizlice Münih’e kaçar. O sıralar Bavyera’ya girmiş olan Amerikalılar Nazi Braun’a hemen kucak açarlar.

O günlerde Profesör Hoff ise kızını, kucağında yeni doğmuş bebeği ile Berlin’i terk eden en son trenlerden birine bindirerek Güney Almanya’ya kaçırtır. Genç anne ve Hoff’un iki aylık torunu Stuttgart yakınlardaki Ellwangen’de bir köylü ailenin yanına sığınırlar. Aynı günlerde Amerikalılar pakladıkları koyu Nazi Braun’u gizlice ülkelerine yollarlar, Thürigen’deki roket araştırma merkezinden tonlarca sayısız malzeme ve gizli belgeyi de gemiyle Atlantik ötesine kaçırırlar. Kendini yıllarca adam öldürmek isteyen Nazilere “satmış” olan Braun, bu kez aynı amacı güden Amerikalıların kucağına oturmuştur. Yeni dünyanın patronu olmayı hedefleyen Yankee’ler Braun’un ardından, Nazilere hizmet etmiş 126 roket uzmanını da Amerika’ya alırlar! Eski Hitlerci, yeni Amerikalı Braun bu ülkede kısa menzilli atom bombalarını geliştirir, kıtalararası balistik füze programlarında da çok önemli bir rol oynar. Apollo projesinde yer alan Saturn roketi de onun tarafından tasarlanmıştır. Ellwangen’de bir köylünün yanına sığınmış olan genç kadın üç ay boyunca hiç haber alamaz babaevinden. Temmuz 1945’te gelen resmi bir mektupta, Wilhelm Hoff ve eşinin 15 Nisan’da yaşamlarına son verdiği yazmaktadır. Karı koca Hoff’lar kıyısında oturdukları Müggel Gölü’nün sularına bırakmışlardır kendilerini.

Yaşlı kadınla kızının Stuttgart’taki sohbetimizde söylediğine göre, Wilhelm Hoff ne Rusların ne de Amerikalıların eline düşmek istiyordu. “Hitler’e hizmet etmemiş olan babam, savaşın ardından da başkalarının emrinde silah yapımında çalıştırılmaktan korkmuştu” dedi çok yaşlı kızı. “Soylu Braun ise pek hırslıydı, o hep kazananın yanında yer almak isterdi.” Yaşasaydı 23 Mart’ta yüz yaşına basacaktı Wernher von Braun...

www.ahmet-arpad.de

1 Nisan 2012

Yanlış beslenme ve kanser

Cumhuriyet 01.04.2012 
STUTTGART
AHMET ARPAD


İlkyaz insanoğlunun canına can katıyor! Kışın geride kalıp güneşin kendini daha çok göstermesiyle, havaların ısınmaya başlayıp doğanın canlanmasıyla insan yeniden doğmuş gibi oluyor! Her yıl bu haftalarda kendisini tam otuz yıldır tanıdığım doktoruma gidip bir görünüyorum, baştan aşağı bir denetimden geçiyorum. Bu bir “teknik bakım” tam anlamıyla! Tepeden tırnağa, içten dıştan... Doktora gitmek için hasta olmayı beklemeye gerek yok. Hele onlarca yıl çalışan “makine” eskimeye başlayınca “check-up”lar sıklaşıyor, erken tanının önemi artıyor. Bu nedenle son on beş yılda mart ayının birkaç gününü değişik muayenelere ayırmak gerekiyor. Bu yıl da her zamanki değişik kontrollerle testlerin ardından görüşmek üzere doktorun karşısına oturdum. Yardımcısının masasına koyduğu dosyadaki bir sürü kâğıda ve grafiğe uzun uzun baktıktan sonra başını kaldırıp gülümsedi ve her yıl söylediğini tekrarladı: “Yaşınıza göre iyi sayılırsınız! Her şey yolunda.” Ve ben tam rahatlamış doktora veda etmeye hazırlanırken; “Sizinle konuşmak istediğim bir şey daha var!” dedi. Bu kez gülümsemiyordu. Ciddileşmişti nedense. “Hayrola?” diye sordum, biraz meraklı, biraz da ürkek. “Merak etmeyin, pek sizinle ilgili değil” dedi. Gülümsemesi yüzüne geri gelmişti. “Bu yıl da kalın bağırsak kanseri ile ilgili bir kampanya başlattık da... Elli yaş üzeri bütün hastalarımızın dikkatini bu ölümcül hastalığa çekiyoruz. Sizde yapılan testlerde herhangi bir şey görülmedi, fakat bir de kolonoskopiyle yapalım. Ne dersiniz?”

Günümüz Almanya’sında çoğu insan sağdan soldan aldığı abur cuburla ayaküstü karın doyuruyor. Genci yaşlısı, zengini fakiri, kadını erkeği, sokakta, trende, otobüste, tramvayda, metroda bir şeyler yiyip içiyor. Son yıllarda kıyıntı büfelerinin sayısının gittikçe artması da dikkat çekici. Yanlış beslenen toplumu yakın gelecekte değişik hastalıklar bekliyor. Bu hastalıkların başında da bağırsak kanseri geliyor! Yorgunluk, iştihsazlık, kilo verme, dışkıda kan, kabızlık gibi belirtilerle başlayan bu hastalığa yakalanmamamın tek yolu doktorumun da söylediği gibi belli dönemlerde yapılan testler. Almanya’da yapılan açıklamalara göre bağırsak kanserine yakalanma riski (en çok da erkeklerde) 40 yaşından başlayarak her on yılda bir ikiye katlanıyor! Tarama testindeki erken tanıyla eski sağlığına kavuşma şansı yüzde doksan, hastalık ilerledikten sonra bu şans yüzde kırka düşüyor. Hastada bu kanser tespit edildiğinde bağırsakta tümörlü olan parça –kimi zaman 30 santime kadar– ameliyatla alınıyor. Doktorum sohbete dönen konuşma sırasında büyük medya patronu Burda’nın bu amaçla 2001 yılında kurmuş olduğu büyük vakfa da dikkatimi çekiyor.

Bu ölümcül hastalığın nedenlerine gelince, en büyük tehlike günümüz insanlarının yanlış beslenmesinde yatıyor! Beslenme alışkanlığının giderek endüstriyel gıda maddelerine kayması bağırsak kanseri riskini arttırıyor. Alkollü içkiler, sigara, çok kırmızı et, yağlı yemekler, fast-food, düzensiz beslenme ve az hareketli bir yaşam bu ölümcül hastalığın başlıca nedenleri. Az lifli besin maddeleriyle bol sebzeyi, baklagilleri, bol meyveyi ve kepekli unla yapılmış yiyecekleri tüketenlerin, kırmızı et yerine tavuk ve balık etini yeğleyenlerin ve de bunu ömür boyu yapmış olanların kalın bağırsak kanserine yakalanmaları hemen hemen mümkün değil! “Ben onlarca yıldır hep böyle besleniyorum, yine de mi kolonoskopik test?” diye soruyorum. “Biliyorum” oluyor yanıtı, “fakat yine de bir düşünün derim!” Yakındaki Mannheim’da ilginç bir sergi var: “Beslenmenin Endüstrileşmesi”... Bir gidip görmeli!

Almanya’da her yıl yetmiş üç bin insan kalın bağırsak kanserinden ölüyor!

www.ahmet-arpad.de