21 Aralık 2008

Düşle gerçek karışımı bir kent

Cumhuriyet 21.12.2008
SALZBURG
AHMET ARPAD

19. yüzyılın ünlü gezgini Alexander von Humboldt'a göre, Napoli ve İstanbul'un yanı sıra Salzburg dünyanın en güzel üç kentinden biridir. Ortaçağla günümüz bağdaşıyor Salzach Irmağı kıyısındaki bu kentte. Doğanın güzelliği ile sanat eserleri, dik, kayalıklı yamaçlarla yeşil düzlükler bir arada uzanıyor. Alpler'in en son eteklerine sıkışmış ovada bazen yeşil, bazen sarı gri, fakat hep köpüklü ve çağıltılı akan Salzach'ın kıyılarında yükselen kubbelere gün batışının kızıllığı vuruyor. Akşamın loşluğunda renk değiştiriyor üzerlerine hafif kar düşmüş küf yeşili kubbeler, kıpkırmızı kiremitli sivri damlar. Irmağın kıyısındaki dizi dizi kestane ağaçlarının altına gizlenmiş kanepelerde oturanlar karşılarındaki kentle sahne karışımı bu çarpıcı görüntüye dalıyor. Tarihi yapılar arasındaki daracık ortaçağ sokakları önce karanlığa bürünüyor, sonra ışıl ışıl aydınlanıyor fenerlerle. Kent yavaş yavaş boşalıyor. Salzburg'a günübirlik gelmiş turistler otobüslerine binip gitmiş. Kahvehanelerden, lokantalardan, şaraphanelerden, pastanelerden ışık sızıyor. Tarihi binaların altındaki dar pasajların birbirine bağladığı sokaklar ıssız. Kürklü, lodenli çiftler koşar adım tiyatroya, operete, konsere gidiyor. Parlak tuvaletli bayanlar, smokinli beyler operanın kapısında taksilerden iniyor. Cafè Tomaselli'de, Cafè Bazar'da, Schatz'da, Demel'de, Fürst'te müşteriler azalmış. Beyaz önlüklü şirin kızlar keyifle masaları siliyor, iskemleleri topluyor. Otel Sacher'in terasından karşılar büyülü. Birkaç yıl önce kapanan tarihi Cafè Winkler'in üzerindeki kocaman projektörler Hohensalzburg Kalesi'ni ışığa boğuyor. Salzach Irmağı'nın karanlık suları iki kıyının ışıltıları altında pırıl pırıl. Üçüncü yüzyıldan kalma dehliz gömütlüklerin az ötesindeki St. Peter mahzeninde kırmızı şarap yudumlayanlar derin sohbetlere dalmış. Büyük kilise alanı soğuk. Buz gibi bir rüzgâr çıplak taşları yalıyor. Yüksek sütunlar önünde zenginler kadeh kaldırıp, kahkahalar atıyor. Jedermann yalancı dostlarıyla eğleniyor. Birdenbire göğün karanlığından bir ses adını haykırıyor, onu çağırıyor. Herkes kaçışıyor. İyilik melekleri Jedermann'ı kucaklayıp göklere götürüyor. Orgun kulakları çınlatan sesiyle güvercinler uçuşuyor... Salzburg, sokaklarıyla, kiliseleriyle, saraycıkları, villa ve yüzlerce yıllık sayısız yapısıyla bir sahne kent. Burada düşle gerçek birbirine karışıyor.
 
www.ahmet-arpad.de

7 Aralık 2008

‘Dostluk eli uzatırdı herkese’

Cumhuriyet 07.12.2008
SALZBURG
AHMET ARPAD

Bu ev artık Stefan Zweig’ın! Yaşamı boyunca Avrupa ruhunu, toplumların uzlaşmasını düşlemiş olan bu ünlü Avusturyalıya Salzburg’un geç de olsa verdiği bir armağan! 1934’te Nazi baskısına dayanamayıp ailesini, evini, kentini terk eden Zweig’ı Salzburg aradan tam 74 yıl geçtikten sonra algılıyor. Salzach Irmağı kıyısına yayılmış tarihi kente tepeden bakan Edmunsburg’daki üç katlı şık 17. yüzyıl barok villa buram buram Zweig kokuyor! Burası artık edebiyatla bilimin buluştuğu bir yer. Zweig’ın yaşamı sayısız arşivden bulunup çıkarılmış fotoğraflarla ve belgeyle anlatılıyor. Kütüphane odasının raflarını dünyanın dört bir köşesinden gelmiş yüzlerce Zweig çevirisi dolduruyor. Yazı masası ile uzun yolculuklarda yanından hiç ayırmadığı daktilo da bir köşede yerini almış. Enternasyonal Stefan Zweig Cemiyeti Başkanı Dr. Holl, Salzburg’daki bu güzel yapının artık Avrupa edebiyatı ve sanat tarihi üzerine düzenlenecek bilimsel toplantılara, konuşmalara, konferanslara ve okumalara açık olacağını söyledi. Zweig üzerine araştırma yapanlar da burada her şeyi bulacak. Çeşitli ülkelerden edebiyatçıların ortak projelerine destek vereceklerini, salonlarını ve arşivlerini onlara açacaklarını da sözlerine ekledi.
 
Bundan doksan yıl önce kültür aracılığıyla Avrupa’yı birleştirmeyi kafasından geçiren Stefan Zweig’ın düşünü hep canlı tutmak, Salzburglular için artık bir “Avrupa projesi”. İki savaş arasında bütün usta eserlerini yarattığı Salzburg, onun gözünde “Avrupa’nın kalbi” idi. Salzach Irmağı’nın bir kıyısında, tepede, Kapuzinerberg’de, ömrünün en önemli yıllarını geçirmiş olduğu bahçeli büyük villa, öteki kıyısında, tepede, Mönchsberg’de şimdi onun adını taşıyan, günümüz insanlarına onu anımsatan başka bir villa. Geride bıraktığı sayısız eserle bizlere hep örnek olmuş ve olmaya devam eden bir insan. Yirminci yüzyılın iki dünya savaşını yaşamış bu büyük yazarı, kendi güçlerine inanmış insanların dünyayı savaşlardan arındıracağı inancını taşıyordu. “Savaşlarla savaşmalıyız!” diyen Stefan Zweig geride bıraktığımız yüzyılın en hümanist edebiyatçısı idi.
 
Avrupa’nın çeşitli kentlerinden Stefan Zweig Center’in açılışına gelmiş insanlar, ünlü yazarı andı. Konuşmacılar yirminci yüzyılın bu namuslu, insancıl ve iyi yürekli aydın yazarını anlattı: “Kültürlerin birleştiği bir Avrupa... Hümanizm, güzel sanatlar, edebiyat, bir araya gelen sanatçılar, müzisyenler, edebiyatçılar... Avrupa insanlarını kültür aracılığıyla birleştiren, güçlendiren insanlar...” Stefan Zweig’ın düşleriydi. Avrupalı Zweig bir Avusturyalı idi. O, Avrupalı bir modern dünya vatandaşıydı. Politikacılara karşı eserleriyle düşün savaşı vermiş, kitapları yakılmış gerçek bir aydındı! Kültür aracılığı ile daha iyi bir dünyayı yaratacağına inanmış tam bir düşünürdü. İnsancıldı, savaş karşıtıydı. Her şeye bu açıdan bakardı. İnsan ve yazar olarak özgürlüğüne düşkündü. Bu uğurda savaşım verdi ömrü boyunca.
 
Zweig lirik anlatımı ve yalın diliyle okuru kendine bağlar. Yaşamöyküsü olarak kabul edilen “Dünün Dünyası” (Türkçesi: Burhan Arpad) eserinin son satırları, geride kalanlar ve yarınları yaşayacaklar için umut ışığıdır: “Her gölge sonunda yine de ışığın çocuğudur. Ancak aydınlıkla karanlığı, savaşla barışı, yükselişle alçalışı yakından tanımış olan kişi, hayatı gerçekten yaşamış sayılır.”

Piyanoda Chopin müziği, Barcarolle... Duvarlar bembeyaz, yüksek mi yüksek. Piyanonun tuşlarına dokunan parmaklar ince, narin. İnsan ruhunu dolduran Chopin melodileri... Konuşmacı sözlerini bitiriyor: “İnsancıldı, dostluk eli uzatırdı herkese, karşılık beklemeden. Gösterişi sevmezdi, insanları sevmek yaşam koşuluydu Stefan Zweig için... Toplumları birbirine yaklaştırmak bir misyondu onun gözünde...”
 
www.ahmet-arpad.de