23 Ocak 2005

Köpekler postacıları sevmez

Cumhuriyet 23.01.2005
STUTTGART
AHMET ARPAD


Postacıyı her insan sever. Çoğumuz yolunu gözler, getireceği mektupları bekler. Postacı gelir, kapımızı çalar. Kar kış, yağmur çamur demez, evimizin yolunu bulur. Biz postacıyı severiz.

Köpekler ise sevmez. Daha ayak sesini duyar duymaz başlar havlamaya. Her gün aynı saatte gelen bu adamı kollar, bahçe kapısında durup yaklaşmasını beklerler. Zavallının işi zordur. Köpeklerin çoğu iyi sözden, okşanmaktan anlamaz. Suratına havlar, her gün uğrayan adamı yaklaştırmak istemez. Ne de olsa evin ve bahçenin korunması onun sorumluluğu altındadır! Koyu giyimli, omzunda kocaman çanta, hızlı hızlı yürüyen bu adam köpek için bir “düşman” sayılır.

Köpekler için önemli olan karşısındakinin yüzü değil, o insandan yayılan kokudur. Postacı her gün gelse de, sayısız eve girip çıktığı için vücudundan her gün değişik kokular gelir köpeğin burnuna. İşte bu da sevimli hayvanı rahatsız eder, karşısında her gün bir başka insan var sanır. Avrupa’da köpek sevgisinin sonsuz olduğu ülkelerin başında Almanya geliyor. Bu sevginin “ceremesi”ni de postacılar çekmekte. Doksanlı yıllarda ülkede her yıl üç bin postacının köpekler tarafından ortaya çıkınca posta idaresi önlemler almaya başladı.

Bu önlemlerin başında da postacıları köpeklere karşı eğitmek var! Eğitim sırasında onlara şunlar öğretiliyor: Postacı üzerine gelen hayvana bağırıp çağırmamalı, dik dik yüzüne bakmamalı, bakışlarını kaçırmalı, ani hareketler yapmamalı, korktuğunu belli etmemeli, sakin olmalı, ona arkasını dönmemeli. Çok tehlikeli köpeklere karşı postacılar artık sprey taşıyor ceplerinde, az tehlikeliler için de kuru mama. Kimi kentte de posta idareleri elemanlarına listeler dağıtıyor, hangi sokakta, hangi evde köpek var, önceden bilsinler diye!

Alman Posta Genel Müdürlüğü’nün kısa süre önce yaptığı açıklamaya göre bütün bu önlemlere karşın yine de postacılar köpekler tarafından ısırılmaya devam ediyor. 2004’de ellerinden, kollarından, bacaklarından ısırılan postacı sayısı 2500! Sorun kalıcı gibi. Kediyle köpek arasındaki anlaşmazlığa da çözüm bulunamıyor...

www.ahmet-arpad.de

2 Ocak 2005

Papazla politikacıyı kızdırmayın!

Cumhuriyet 02.01.2005
AHMET ARPAD
STUTTGART

Beyazlar içinde. Şişman yüzünde tatlı bir gülümseme. Tepeden vuran ışıkta sanki bir melek. Ancak melek için çok şişman, kanatları da yok! Mainz Katedrali'nin bütün sıraları insan dolu. Duası bittikten sonra konuşmasına geçiyor. Anlatıyor, an latıyor. Dert yanıyor. Ülkede artan işsizlik kilisenin de gelirini azaltıyor. Biliyor kiliselerin giderek daha çok boş kaldığını, ülkede her yıl daha az Hıristiyanın dünyaya geldiğini. Şikâyet ediyor, ''Çocuk doğurun'' diyor. Sütunlar arasına yerleştirilmiş kocaman televizyon kameraları üzerine dikilmiş. O, kilisenin en yüksek yerinde, locasında. ''Koyunları'' 4-5 metre aşağıda, ayaklarının altında. Projektörler onu aydınlatırken insanlar katedralin karanlığında başlarını kaldırmış, yukarıdaki ''çobana'' kulak kesilmişler... İşadamlarından politikacılara herkes kardinal Karl Lehmann 'ın peşinde. Nereye gitse ''krallar'' gibi karşılanıyor. Biraz kurnaz, biraz kendini beğenmiş. Tipik bir Katolik din adamı, kendini başkalarından üstün görmeye alışmış. Medyatik de. Televizyon, radyo, basın ona ilgi gösteriyor. Açıklamalarını yayımlamayacak ''yiğit'' gazeteci daha çıkmadı. Lehmann ve takımının toplumda etkisi azalsa da politika ve medya onları el üstünde tutmaya devam ediyor. Bugün Almanya'da kiliseyi ve başındaki din adamlarını eleştirecek bir gazeteci daha doğmadı! Onlarsa, özellikle Katolik kilisesi, her şeyi eleştirmekte özgür. Kimse buna karşı çıkamaz, ağzını açıp soru bile soramaz. Kardinal Karl Lehmann İstanbul'a yaptığı bir gezinin ardından Stuttgart gazetesinde çıkan açıklamasında, şu sıralar moda olduğu gibi Fener Rum Patriği'ne ''ekümenik'' demiş, sözde Ermeni soykırımına el atmış ve son 10 yılda baskılar sonucu sayısız Hıristiyanın Türkiye'den kaçtığını iddia etmişti. Bu sözlerin ardından yazılı sorularımızaysa birkaç kez anımsatmamıza karşın tam iki buçuk aydır tek yanıt vermek lütfunda bulunmadı! Diyanet İşleri Başkanlığı 20-24 Eylül'deki 3. Din Şûrası'nda 17 Aralık öncesi aldığı çeşitli kararlardan birinde (Madde 6) şöyle diyordu: ''Diyanet, kişilerin maddi, manevi ve psikolojik zaaflarından yararlanarak onlara başka bir din, mezhep veya inancın empoze edilmesi yönündeki faaliyetleri tasvip etmez.''
 
Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Katolik Beckstein son yıllarda Müslümanlarla, Türklerle ve yabancıların uyumuyla ilgili bir şey oldu mu hemen ''uzman'' diye kameraların karşısına çıkarılıyor. Diyanet'in misyonerliği dolaylı eleştirdiği 6. madde hoşuna gitmemiş olacak ki derhal sert bir televizyon açıklaması yaptı ve şöyle dedi: ''Bu madde Almanya'daki din özgürlüğüne aykırıdır. Diyanet Almanya'daki Müslümanların dinlerini değiştirmesini önlenmek istemektedir.''
 
Kardinal Lehmann, Alman Katolik Kilisesi'nin en ''yüce'' adamı. Katolik Beckstein da eyalet içişleri bakanları arasından en ''yüce'' si! Yazar-çizerler, sakın onları kızdırmaya kalkışmayın...